Bir animasyon dolaşıyor çok uzun süredir internette. Küçük kutucuklarda şirin mahlukatlar sıkılmış bekliyorlar. Biri kutucuğun duvarlarına kafasını vurmaya başlıyor. Sonra duvarı açılıyor ve güneşli bir semaya doğru uçuyor. Bunu görünce diğer şirin, küçük mahlukatlar da aynını yapmaya başlıyorlar.
Yaşamımızı çeviren ağlardan, duvarlardan hepimiz sıkılıyoruz. Ve animasyondaki gibi oturup sıkılmaktan çok duvarın içinde bir şeyler yapmamız gerekiyor. Aslında yapmamız gereken şeyler de kutucuğun bir yüzünü oluşturuyor. Liseli bir arkadaşım için okulda şu sıralar işlenen tümevarımı kavramak zorunluluğu gibi. Siz bu gibi yapıp edilmesi gereken şeyleri yapsanız da yapmasanız da duvarın varlığına maalesef zeval gelmiyor.
Yaşamımızda sıkıldığımız, değişmesi gerektiğini bildiğimiz ancak alternatif üretemediğimiz durumlarda eylemsizliğe itilebiliyor, son sıralarda herkesin sık aralıklarla uğradığı depresif dönemleri yaşıyoruz. Evet bir bölümümüzün duvar deyince aklına ilk gelen The Wall filmindeki Pink karakteri gibi. Savaşlar yaşanıyor ve mavi göğün altında karanlık sığınaklara inmek zorunda kalıyoruz. Neden?
Başka türlü bir şey istiyoruz. Böylesini değil. Ne istediğimiz belirsiz.

Daha önceki yazımda duvardan kaçmak diye tanımlamıştım bu durumu.
Belkide duvar algımızı da bir daha sorgulamamız gerekiyor hep birlikte. Animasyondaki gibi dışımızda var olan ve bizi hepseden duvarların ötesinde; her gün, her an bizler elimizde malalarla duvarlarımızı kalınlaştırır ve sağlamlaştırırız. Gençlik dönemlerinde, hayatlarımızın dinamik ve ne yöne akacağı belli olmayan bir mecra olduğu dönemlerde daha çok isyan ederiz duvarlara. Yeni olana başlamışızdır, hayatımızı sil baştan yazacağızdır ve duvarlara kinimiz fazladır. Zamanla, birkaç tokat yedikten sonra öğreniriz çaresizliği. Önceleri bizim için yeni olan duvarları hayatımızın bir parçası yaparak yaşarız. Islak maymunlar hikayesinde olduğu gibi.
Efendim üç maymunu bi kafese koymuşlar. Kafesin üstüne de muzları asmışlar ve altına da bir merdiven. Hemen maymunlar muza ulaşmak için merdivene koşmuşlar. İlk çıkan maymunun üzerine yukarıdan soğuk suyu boca etmişler. Ardından ikinci maymunun üstüne de suyu dökmüşler. Üçüncü maymun tam çıkacakken diğerleri onu tutmuş ve çıkmasına izin vermemişler. Sonra bir maymunu kafesten çıkarıp yerine su hikayesini hiç bilmeyen bir maymun koymuşlar. Muza ulaşmak için harekete geçince diğerleri onu durdurmuş. Yeni maymun koyma işlemine devam etmişler. En sonunda üç maymunun üçü de su olayını bilmemesine rağmen birbirlerini engellemeye devam etmişler.
İşte böyle. Bahsettiğim gençlik hareketinin boy verdiği ve duvarları yıkamadığı sürecin sonunda artık biz gençler ıslak maymunlar gibi ne olduğunu bilmememize rağmen duvarların yıkılamayacağı bilgisiyle yaşıyoruz. Duvarlara olan kızgınlığımız oflayıp puflamalarla kalıyor, tekme atmaya korkuyoruz.
Ancak duvarların kodlarını yazanlar bizden çok daha iyi kavrıyorlar. Bu oflayıp puflamalar yetmiyor bize. Kızgınlığın bir yerlere kanalize olması gerek. Ve duvarların kodlarını yazanlar kendilerini belli etmemeliler. Onlar bizim kızgınlığımıza hoşnutsuzluğumuza da kulak vermeli duvarların kenarlarında bu sloganlara da yer verilmeli.
O bir televizyon çocuğu, o bir gece kuşu, o biir disko kralı. O bir ki üç dört Okaan Bayülgeen. Eski bir Kemal Sunal filminde Şaban reklam yıldızı olur. O halktan biridir çünkü. Halk süslü artistlere güvenmiyor kendilerini onlarla özdeşleştiremiyordur. Bu çok eski taktik hala kullanılır. Okan Bayülgen o bizden olmayan bizden biridir. Muhaliftir. İsyanı vardır. Televizyonda televizyonla dalga geçme üzerinden gelişmiştir. Kadın programları, klipler, reklamlar... O bizim çok sıkıldığımız ve inandırıcılığını bizler için yitiren şeylerle dalga geçmiş biz de onda kendimizi bulmuşuzdur. Önce kısa dönem atv de sonra da kanal d ekranlarında. O duvarın üzerine çıkmış, duvarlar üzerinde yükselmiştir. Bu yüzden görürüz onu her yerden. Duvarlar görünürdür farklı şekillerde. Ve bu yüzden Okanın yaşı kaç olursa olsun izleyicisi gençlik olmuştur. Koşturur duvarlar onu bir o yana bir bu yana. Bizde duvarcılara güveniriz. Duvarcılar ona omuz vermiş oraya çıkarmışlardır. Duvarcılar da bizden.
Son filmi kanalizasyon da aynı mantık üzerine örülmüş. Tv saçmadır. O televizyon çocuğudur.
Daha fazla uzatmaya gerek yok o Okan Bayülgendir ve yaptığı iş aslında o kadar da örtük değildir.
Burada duvarcıların yarattığı süper kahraman fenomenine bakmakta yarar var. Onlar da bizden olmayan bizlerdendir. Ya çok zenginlerdir batman veya iron man gibi ya örümcek tarafından ısırılmışlar ve dönüşmüşlerdir ya da süper man gibi tamamen farklı bir gezegenden gelmişlerdir. Kötü olanla mücadele ederler. Mücadeleleri zenginlerse diğer parası olanlarladır dönüşmüşlerse dönüşmüş olanlarladır. Devlerle devler savaşır. Bize düşense bazen suçlu konumuna düşen bu süperlere desteğimizi esirgememektir.Başka bir şey gelmez elimizden onlara sevgi vermek dışında.
“Hep suç birilerinde mi? Biz de kandık yahu dur demedik!”
Muhabbet kralı güzel program izleyin :)
Görüşmek üzre.