Ntv-spor'da yayınlanan "yensen de yenilsen de" ilginç bir futbol programı. O çok yakından tanıdığımız ve artık sıkıldığımız çakarlardan toroğullarından arındırılmış, olayın tababının sesini duyurmaya çalışıyor. Her takımdan taraftararı toplayarak futbol konuşuyor. Güzel de bir program çıkıyor ortaya. Böylece benim ziyadesiyle uzak olduğum bu alandan da birşeyler öğrenmeme fırsat tanıyor. Örneğin bugünkü programda beşiktaş kongresinyle aynı saate gelmenin etkisiyle şu tavan-taban işi tartışıldı. Bunca insanın uğrıuna öleceği, mezarlara gireceği bu kulupler nasıl yönetiliyorlar, yöneticiler nasıl seçiliyorlar, tabataya verilecek para nerden geliyor gibi. Yayın anlaşmaları, sponsorluk anlaşmaları, heryeri saran reklamlar... Futbol sever şu her tarafın reklam dolması işinden sıkılmış. Öyle bir durumki artık kupalar banka isimleriyle lig cep telefonu operatörüyle anıılmak zoruında. Hatta şu kaç büyük olduğu tartışılır spor kulüplerinin basketbol takımlarında kulüp isimleri dahi satılmış.
Yani bu cebinde parası olan, takımının lisanslı formasını giyen, maçlara giden, yani şu sıralar bana oldukça lüks gelen etkinlikleri gerçekleştirebilen, kaymak tabakası minvalinde bu grup artık kapitalizmin koyduğu oyun kurallarından sıkılmış.
Dünkü yazımda anladığım kadarıyla linux'tan bahsetmiştim. Linux kullanıcıılarının da büyük kısmını linux'a iten microsoft tekelinden sıkılma ve başka türlüsünün yaratılabileceği düşüncesi.
Tv'de bir sit-com'da şu cümleler geçiyor. "Tüm gün çalışıyoruz bu eşyaları alabilmek için. Sonra eve gelip bunları kullanamadan yenilerini almak için daha çok çalışıyoruz." Gibi. Ve ya devasa bir sektör olan amerikan sinema endüstrisi dövüş kulübü gibi bir film çekiyor. Batman'e öyle bir joker koyuyor ki hepimiz onu seviyoruz. Bu ataklar artık onlara karşı nefretimizi bile paraya çevirebileceklerini kanıtlıyor. Ama şu bir gerçek ki bizler gerçekten sıkıldık. Onlar bizden daha iyi biliyorlar durumu.
Hawking gözünü 3 boyutlu zamanı da katarsak 4 boyutlu dünyaya açan insanlara 2 boyutlu tek boyutlu yada daha çok boyutlu uzayları anlatmanın güçlüğünden bahseder. Anlatmaya başlarken buranın altını çizer. Dün konumuz olan linux geliştiricileri-kullanıcıları da insanların alışkanlıklarından vazgeçmelerinin güçlüğünün altını kalın kalın çiziyorlar.
Gözlerini kapitalizme açan bu genç insanlarda çözüm noktasında sıkışıyorlar. Ancak ortak noktaları kendilerini sınırlayan, hapseden bu duvarlardan artık çok sıkılmış olmaları. Peki ne yapmak gerek?
Üç seçeneğimiz var. Ya kaçacağız. Chelsea yerine Livorno desteklenebilir. Ya duvara çarpacağız. Ya da duvarı aşacağız. Ama dikkat. Bu duvarların yapıcıları bizleri hapsetmek adına duvarlara o kadar da güvenmedi. Onların ardında da ejderhalar bizi bekliyor.
E ama biz çok sıkıldık bize hareket gerek. Değil mi ?