29 Nis 2010

Güneşli Pazartesiler

Güneşli Pazartesiler ( los lunes al sol ) 2002 yapımı bir ispanyol filmi.

Bir blogda “en sevdiğim on film” başlıklı yazıyla karşılaşınca ve listede karanlıkta dans, dövüş kulübü, taxi driver gibi filmleri görünce kendime yakın hissettim ve bende bir yorumla kendi ilk on’ umu sıralayayım dedim. Fakat gördüm ki mantığımı devre dışı bırakınca ( yani modern times harika bir fordizm eleştirisi vs gibi) geriye tek film kaldığını gördüm. O da Güneşli Pazartesiler. Sana anlatayım dedim amcaoğlu. Bir film eleştirisinden çok filmle ilişkime dair konuşacağım.

Filmle 2004 senesinde tanıştım. Küçük bir gruba gösterim yapılacaktı ve gösterim için as oyuncu Zola uyarlaması Germinal’ken yedeği de Güneşli Pazartesiler’ di. Film seçimini ben yapmadığım halde nedense işin hamallığı, filmi bulma işi bana kalmıştı. Uzatmayayım Germinal bulunamadı ve Güneşli Pazartesileri küçük kalabalıkla birlikte gördüm.

O günden bu güne film bir filmden çok yaşayan bir organizma oldu benim için. Sayısız defa farklı hazlarla izledim Aranoa yapımımı. Bu günden bakınca altı yıldır arkadaşlık ettiğim hikaye beni nasıl bu kadar kendine bağladı? Biraz bunu tartışalım.

Bir İspanyol filmi. Çalıştıkları tersanenin kapanmasıyla işsiz kalan işçilerden bir kesitin hikayesi. Ağır seyreden ama ritmini kaybetmeyen bir yapım. Basitçe bakınca İspanyol değilim. İşçi değilim. Hatta üç günlük bir işi saymazsam hayatımda hiç çalışmadım. İç ritmimin ağır olduğunu söyleyebilirim. Üçte bir uyuşma. Aklıma ilk gelen üç niteliği sırayla ele alırsak;

İspanya

İspanya yarı sömürge ülke olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla ülkenin yerli işçilerinin hikayesi Türkiye’ li işçilerin hikayesine hiç uzak değil. Sözgelimi filmin ana karakteri Santa’ nın Avustralya’ ya gidip hayatını kurtarma fikrinin bizlere yabancı gelmesinin olabilirliği yok. Geriye İspanyolca’nın muhteşem tınısı kalıyor. Bu da benim adıma filme yaklaşmamın milyon sebebinden biridir herhalde.

İşçi Sınıfı

İşçi “üretim aracına sahip olmayan ve üretim aracına sahip olanın ücretle çalıştırdığı insanevladı” olarak tanımlanır. Ben üçte bir uyuşma desemde pek öyle değil. Şöyle ki işçi sınıfı üyeliğinin neredeyse hakaret olduğu bugün, insanlar işçilik meselesinde ben işçiyim! çıkışı yerine hayır ben işçi değilim derler veya hayır sen işçi değilsin birileri karşı çıkar. İkincisi işin biraz magazin kısmı. Okur-yazarlık özentisinde genç arkadaşlar mülksüzler işçidir mülk sahipleri burjuvazidir kodlaması üzerine peki evi olan fabrika işçisi işçi değil mi derler. Çok masum görünse de maalesef bazen bu masumiyetin kaybolabileceği boyutlara ulaşabiliyor. Birinci kısım ki asıl önemli olandır; işçi sınıfı neferlerinin kafalarına suyun başını tutanlar işçi figürünü, fabrika işçisi veya inşaat işçisi karikatürüne kadar daraltılırlar. Dolayısıyla işçilere seslenen iletiler işçilere ulaştığında gerekli cevabı alamaz. Sonuç itibariyle üretim araçlarına sahip olmayan ve “mülk sahipleri” için çalışan devlet memuru babam işçidir. Ki Santa’ nın hayalini gerçekleştirmiş biraz para kazanmak için ileri kapitalist bir ülkeye çalışmaya gitmiştir. Köylülüğün de çözüldüğü ve şehirlere yeni işçi bölükleri oluşturmaya göçen işçiler de dikkate alınırsa işçi sınıfının hikayesi bizim hikayemizdir.

Ritm

Her sinema eserinin bir ritmi vardır. İç sesi, soluğu vs vs gibi de adlandırılır zaman zaman. Genel kabulle – eğer filmin ritmi bizim iç ritmimize uyumluysa o filmler bizi ‘kandırır’ kendine bağlar. Tabii önemli eserler iç ritminizi eserin ritmine yükseltmenizi veya alçaltmanızı sağlar. Güneşli Pazartesi’ lerin olay örgüsü uçak patlamaları, aldatmalar, entrikalar gibi unsurları barındırmadığından ağır ritmiyle, kendini Selçuk Erdem karikatüründeki geyik kovalamaktan sıkılmış, çiçekleri koklamak isteyen ayıya benzeten bendenizi kendine bağladı.

İnsanlar hayatlarındaki boşlukları doldurmayı arzularlar. Hayatının tekdüzeliğinden sıkılmış insan Dan Brown’ da sırlarla dolu ve ritmi hiç azalmayan heyacanlı bir hikayede kendilerine yeni bir dünya yaratırlar. İlişkisi çıkmaza girmiş çift romantik komedilerden medet umar. Bu “yan komşu” hikayesinin bu alana hizmet etmediği açık. Mesele anlamak.

Anlamak

İnsanoğlu her zaman birşeyleri değiştirmeyi arzular. Bazıları daha küçük değişikliklerle uğraşırken bazıları daha kökten değişimlere hayatlarını adarlar. Ortak özellikse var olanı anlamadan yerine yenisinin konulamayacağı gerçeği. İktisadi olarak apaçık olan sistemin insani boyutunu da sanatta buluyoruz. Taşın altında insanı bulma yolunda kaldıracımız oluyor sanat. Sevgili dostum Güneşli Pazartesiler bu yönde atılmış samimi ve güçlü bir adım olarak değerlendirilebilir.