28 Nis 2010

Ütopya

Ütopya amcaoğlu; genel itibariyle, var olmayan bir toplumsal düzenin düşüdür. Ama insanoğlunun hayallerinin sınırı, verili dünya. Yani benim hiç görmediğim bir nesneyi bana anlatırken topa benziyor, elma gibi görünüyor ama tadı şeftali gibi vs cümlelerle anlatman gibi. Buradan hareketle, bu ütopyalar da insanın aslında kendi dünyasında haz etmediği durumların yerine başkalarını koyması. Yani dünyayı bir onun anlaması onun da deforme ederek yenisini oluşturması. Tabii ütopya için bir de coğrafya gerek. Genellikle adalar seçilmiş mekan olarak. Sınırları belirli olan, ve üzerinde “yeni”nin oluşmasını engelleyecek “eski”nin bulunmaması adaları cazip kılmış. Belki şu ıssız adaya düşen insanlar temalı dizinin reating’ inde bu meselenin de rolü vardır. Konuyu dağıtmayalım. Ütopyacıların düşlerinde tasarladığı bu dünya anlaşılacağı üzere verili düzenin sistematik bir eleştirisi. “Olması gereken dünya” yı anlatmanın, farklı ve edebi yolu. Ütopya denemeleri de olmamış değil. İngiltere’ de Owen’ ın çiftliğinin etrafını yüksek duvarlarla çevirip içeride kendi düzenini, komününü kurması gibi. Tevfik Fikret de bir ütopya denemesi yapmaya çalışmış ama sonunu söylemek heyacanını kırmayacaksa söyleyeyim başaramamış.

Hüseyin Cahit Yalçın, ütopyalarına dair tartışmayı şöyle anlatıyor: “Fikret bu bahsi ortaya attı ve her işiten kabul cevabını verdi. Nuvelzelandaya hicret fikrine taraftar olmayan hemen hemen hiç kimse yoktu. Bu tasavvur kat’iyyet kesbetseydi kaç kişi işin ta sonuna kadar gidecekti? Kimbilir. Herhalde en şiddetli taraftarları arasında göz hekimi Esat Paşa’yı, Hüseyin Kazım’ı, Tevfik Fikret’i, Rauf’u ve kendimi sayacağım. Muhaceret seyahati için icap eden parayı Esat Paşa bulacağını söylüyordu. Ankara civarında ailesine ati büyük bir çiftlik varmış, içinde iki gün dolaşılırmış. Bu çiftlik satılacak, parası Nuvelzelanda’ya gidecek Türk kolonisinin sermayesini teşkil edecekti. Ada hakkında propaganda risalelerinin verdiği malumat ile iktifa etmeyerek bir kere kendi gözümüzle de görmek için Hüseyin Kazım’ın ve benim arkadaşlardan evvel yola çıkarak bir keşif yapmamız bile düşünülüyordu. Bu tasavvur ortaya atıldıktan sonra, uzun bir müddet tekmil hülyalarımızın zeminini hep bu yeni hayat teşkil etti.”

Velhasıl bahsedilen çiftlik satılamamış. Bir iki yeni mekan fikri ortaya atılmış fakat grubun önderi Tevfik Fikret sıcak bakmamış. Bu denemelerdeki sınırları çevrilmiş ütopyalar, 60′ların ve 70′lerin “kaçan” hippi psikolojisine benzerliği su götürmez. Peki ütopyanın sınırlarını evrende bir adacık, dünyayla sınırlamak. Marx ve Engels böyle yola çıkmış. Onların öğrencileri de aynı düsturla sıvamış kollarını. Şimdilerde totaliter, makinalaştırıcı tekdüze olarak fişlenen, sosyalizm ve en nihayetinde komünizm fikri yani. Sınıfların bulunmadığı sınırların bulunmadığı ve ne yapmalı, nasıl yapmalı sorularının yanıt bulduğu ve halen bulmaya devam ettiği dünya. Geleceğin toplum veya daha genel itibariyle dünya tasarısını şimdiden yapmak pek mantıklı değil. Başta söylediğimiz gibi, düşlerimizin sınırı bugün. Sınırları bugün olan bir gelecek. Pek mantıklı sayılmaz. İnsanlık tarihi nazarında ufacık bir zaman dilimi 100 yıl öncesinden bugüne bakanlar bugünün teknik gelişmişliği üzerine pek konuşamazlardı örneğin. 70′lerin bilim kurgularını bugün izlemek gibi. Bundandır ki daha çok kabaca söylersek, bu yolun nereden geçtiğini tartışmışlar. Geleceğin aşçısına tarif vermeye pek emek harcamamışlar. Ama unutmamak gerekir ki düşlerdir tüm gelişmelerin, yeniliklerin dinamosu. Klişe örneğiyle Denizler Altında 20000 fersahın yazılmasıyla, deniz altıların projelendirilmesi gibi. Submarine amcaoğlu Submarine.

Tek tip eleştirisi üzerine de konuşmak isterdim ama dikkatin dağılmaya başladı amcaoğlu. Ben bir fıkra anlatayım.

Rusya’da iki eski parti yoldaşı karşılaşmışlar. Biri “komünizm hakkında söylenenlerin hepsi yalanmış” deyince diğeri “kötü tarafı da kapitalizm hakkında söylenenlerin hepsi gerçekmiş” demiş.

Ütopyaya gider iken görüşmek üzere emmoğlu.